27 Mart 2012
Gönderen
Cemal Taşkıran
zaman:
14:34
Etiketler:
anı,
aşk,
Cemal Taşkıran,
deneme,
hikaye,
kısa hikaye,
özlemek,
sevgi,
sevmek,
zehirlenme,
zehirli
0
yorum
Birisine karşı bir şeyler hissettiğimde uçuşan kelebekler falan görmedim ben. Zaten üç kere besin zehirlenmesi geçirmiş birisinin midesinde kelebekler hissetmesi de çok berbat bir his olurdu. Evet, o ağız kulaklarda, salak salak sırıtma ile yürüyordum bende. Sevda denilen şey adamı bozuyormuş cidden, misal önce kişiliğim bozuldu sonrasında da midem.
Eylül başlarıydı,tam net hatırlamıyorum. O zamanlar sevdanın yanına günü birlik gidip geliyorum. Antalya - Konya arası mekik dokur gibi. İşte o günlerden birinin sabahında besin zehirlenmesi geçirdim ben. Üçünü ve son zehirlenmemdi. Bir yerden sonra insanın her şeye alışabildiğini fark ettim o gün. Çünkü, hangi belirtileri gösterip nasıl devam edeceğini biliyordum.
Önce mide bulantısı ile başladı. Çok geçmeden soğuk terleme ile devam etti. 5 dakika içinde bütün vücudum uyuştu. Gözlerim karardı ve bayıldım. Tek yapmam gereken parmağı kullanarak midemdekiler dışarı çıkarmaktı. Ama o anki halsizlikle bunu yapmak bile çok zor. Biraz kendimle didindikten sonra kusmayı başardı. Bütün dengem birden düzelmiş eski halime dönmüştüm.
Kelebeklere gelince. Doğru o kelebekleri hiç hissetmedim ve belki hissetmediğim için zehirlendiğimi anlayamadım. Önce sen gittin, daha sonrasında bende sigaralar ile beraber soğuk geceler, gece uykusuzluğu yüzünden uyuşukluk ve halsizlik başladı. Bazen gözüm karardığında seni arayabileceğim ihtimalleri bile yok eymiştim. Ama bir türlü kendimi kusturabilecek gücü bulamadım kendimde.
Senin hangi belirtiler ile başlayıp nasıl sona erdiğini bir türlü çözememiştim, o yüzden içimden çıkarma riskini göze alamıyordum…
Gönderen
Cemal Taşkıran
zaman:
14:13
Etiketler:
adam,
aldatan kadın,
aldatmak,
aşk,
Cemal Taşkıran,
deneme,
hayat,
hayata dair,
hikaye,
itiraf,
kadın,
kısa hikaye,
sevgi
0
yorum
Hep ayrılık şarkılarını sevdi kadın. Ama o dakikalarda bir mutluluk şarkısı daha uygun olurdu. Çünkü yağan yağmura aldırmadan, yoldan sıçrayan sularla beraber kaldırımda yürüyordu. Nasıl bu kadar pervasız olabilirdi ki. Mutlu mu? Hayır tam olarak değil ama biraz pervasız işte.
Gece 04:00 civarları
- Şimdi bir zevk melodisi lazım bize.
- Sigara değil miydi o?
- Bazıları şarkıları sigaralardan daha çok sever.
- Sigara değil miydi o?
- Bazıları şarkıları sigaralardan daha çok sever.
Parmaklarında içmeyi unuttuğu sigaraların kokusu duran, omuzları geniş, yolda yürürken adımları diğerlerinden daha küçük olan bir adamla aynı yatakta duruyordu. Kendisi ona göre daha küçük yapıda, basenlerinin üzerinde hafif bir şişliği olan uykusu gelince bir gözü diğerinden daha küçük duran bir kadındı. Seviştikleri zamanlar haricinde pek anlaştıkları da söylenemez hani. Kadın adama dönüp;
- Biraz uyumam gerekiyor.
- Saat geç oldu sabah kalkamayabilirsin.
- Eğer sabah kalkamazsam beni bir daha göremeyebilirsin.
- Bence bu riski biraz daha göze alabiliriz.
- Saat geç oldu sabah kalkamayabilirsin.
- Eğer sabah kalkamazsam beni bir daha göremeyebilirsin.
- Bence bu riski biraz daha göze alabiliriz.
Adamla tanışalı bir seneye yakın olmuştu. Ayda üç dört kez görüşüyorlardı, bazen daha çok bazen de hiç. Sabah 6:30’da kadın evden çıktı. Hava yeni aydınlanmaya başlıyordu. Hoş bunu fark etmek o kadar kolay değildi. Yağan yağmura aldırmadan, yoldan sıçrayan sularla beraber kaldırımda yürüyordu.
Üç dakikalık yürüme yolundan sonra biraz ıslanarak “çevre yolu - otogar” minibüsüne bindi. Gittiği bir yer yoktu çünkü beklediği biri vardı. Otobüs biraz sonra otogara yanaştı. İçeriden başı hafif kel, takım elbiseli, küçük valizi olan bir adam indi. Kadına doğru yürüdü. Kadın suratındaki pervasız sevince ait gülüşünü bozmadan adama uzun uzun baktı. Çünkü karıların kocalarına böyle bakmaları gerekiyordu….
Gönderen
Cemal Taşkıran
zaman:
14:10
Etiketler:
aşk,
Cemal Taşkıran,
deneme,
hayat,
hayata dair,
hikaye,
kalem,
kısa hikaye,
öykü,
sevgi,
yalnızlık
0
yorum
Onunla ilişkimiz son zamanlarda pek iyi değildi. Gereğinden fazla tartışıyor, bazen kavgalar ediyorduk. Daha bir senemiz dolmadan bu şekilde eriyip gittiğimizi görmek ikimizi de yıpratıyordu. Birisinden yardım istemem gerekiyordu, dayanamadım annemi aradım. Bana bir kutu dolusu kalem gönderdi. İçinde de bir not vardı. “Onu kırdığın her gün için bir kalem kır.”
İlk hafta beş kalem kırmıştım. Bu çok fazlaydı. Küçük ya da büyük bir sürü kavga ediyorduk. Biraz daha dikkatli ve anlayışlı olmaya karar verdim. İkinci hafta üç kalem kırdım. Derken haftalar sonra hiç kalem kırmadığımı dolayısı ile sevdiğimi de hiç kırmadığımı fark ettim. Ama ikimizde de hala bir tedirginlik vardı. Eski tartışmalarımız derin yaralar bırakmıştı bizde.
Sonra annem bana; onun için güzel şeyler yaptığım her gün için kırdığım kalemlerden birisini bantlamamı istedi. İlk hafta; güzel bir yemeğe götürdüm, çiçekler aldım. İki kalemi bantladım. Daha sonraki hafta 4 kalemi daha bantladım. İlerleyen haftalarda da kalemleri bantlamaya devam ettim. Ta ki kalemler bitinceye kadar. Her şey düzelmişti artık. Birbirimize olan güvenimiz yerine gelmişti. Ben çok farklı bir insan olmuştum. O da bendeki farklılığı görmüş ve eskisinden daha açık yürekli daha saygılı birisine dönüşmüştü.
Teşekkür etmek için annemi aradım. Biraz konuştuktan ve ilişkimizin düzelmesinden bahsettikten sonra kalemleri ne yapacağımı sordum. Kendinden emin bir ses tonu ile;
- O kalemleri devamlı görebileceğin bir yere koy oğlum çünkü ne kadar bantlamış olsan da eskisi gibi güzel görünmeyecekler. O yüzden yaptığın hataların telafileri ile övünmek yerine hataları yapmamayı öğren. dedi
Gönderen
Cemal Taşkıran
zaman:
14:08
Etiketler:
balık,
Cemal Taşkıran,
çabuk meze,
ezme,
haydari,
hızlı meze,
meze tarifi,
rakı,
rakı balık,
rakı kültürü,
rakı masası,
rakı mezesi,
ton balığı,
yemek tarifi
1 yorum
Eğer ki iyi bir rakı içicisi iseniz rakı kültüründe mezenin değerini de bilirsiniz. Rakı öyle herkesin dediği gibi beyaz peynir ve kavun ile de içilmez. Az hamarat bir adamsanız veyahut ileride sevgilinize sürpriz bir masa kurmayı istiyorsanız bu dediklerime kulak verin gençler. Size 4 tane birbirinden güzel ve hızlı hazırlanan meze tarifi vereceğim. Tarifler alıntıdır. Gece acıkınca bir şeyler yemeye üşenen liseli sen hariç :)
Ezme Salatası
Malzemeler; 2-3 domates, sivri biber, 1 soğan, sarımsak, maydanoz, zeytinyağı, limon, sumak, tuz, pul biber.
Yapılışı; Domateslerin kabuklarını soyduktan sonra kıyılmış gibi doğrayın. Biberlerin çekirdeklerini çıkartın ve ince halkalar şeklinde kesin. Soğanı ve sarımsakları kıyın. Maydanozun yapraklarını doğrayın. Bütün malzemeleri bir kaba koyup üzerine zeytinyağı, limon, nar ekşisi, pul biber, sumak ve tuz ilave ederek, iyice karıştırın. Ezmemiz hazır.
Ton Balıklı Bezelye Salatası
Malzemeler; 1 kutu bezelye konservesi, 1 paket ton balığı konservesi,1/2 su bardağı ceviz içi, yarım demet roka, yarım demet dereotu, yarım demet maydanoz, yarım demet yeşil soğan, biraz fesleğen, tuz,limon suyu ve zeytinyağ.
Yapılışı; 1 kutu bezelye’nin suyu süzgeç yardımı ile süzülür ve derince bir salata kasesinin içine aktarılır. Aynı kaseye ton balığı ilave edilir. yeşillikler ince ince kıyılarak, küçük parçalanmış ceviz ile birlikte kaseye aktarılır. Tuz,limon suyu ve zeytinyağ (damak tadına göre miktarı ayarlanarak) ilavesi ile salata çok zedelenmeden karıştırılarak hazırlanır.
Sarımsaklı Börülce Salatası
Malzemeler; 2 avuç taze börülce, 5 diş sarımsak, sızma zeytinyağı, 1 yemek kaşığı iri dövülmüş ceviz
Yapılışı; Börülceleri 15 dakika kadar haşlayın. Kaynayan sudan çıkarıp hemen buzlu suya atın. Süzdüğünüz börülcelerin üzerine zeytinyağı, dövülmüş ceviz ve dövülmüş sarımsak karışımını dökerek servis edin.
Haydari
Malzemeler; 1 su bardağı süzme yoğurt, 3 çorba kaşığı beyaz peynir rendesi, 3 diş sarımsak ,Kuru nane, 1 fincan zeytinyağı, Kimyon, tuz, Üzerine serpmek için kırmızı biber.
Yapılışı; Sarımsağı ezin. Beyaz peynir rendesi, süzme yoğurt, nane, zeytinyağı, kimyon ve tuzla beraber karıştırın. Arzu ederseniz sivri biberleri ince ince kıyıp ilave edin. Üzerine kırmızı biber serperek servis yapın.
19 Mart 2012
Gönderen
Cemal Taşkıran
zaman:
20:39
Etiketler:
banka,
bankalar,
bremen mızıkacıları,
Cemal Taşkıran,
eşek,
garanti,
garanti bank,
garanti bankası,
güvercin,
hayvanlar,
kedi,
köpek,
mesaj,
reklam,
reklamlar,
subliminal,
tavuk
5
yorum
Şimdi efenim dikkat ederseniz Garantinin reklam afişlerinde hayvanlar Büyükten küçüğe doğru dizilmiştir. “E heralde eşşeği kuşun üstüne koyacak değiller ya” dersiniz şimdi. Gel gör ki hayvanların bu duruşu bana bir şeyi hatırlattı. Toplumsal sınıflaşma piramidini…
Dikkat ederseniz hayvancağızların boyutları piramitteki tabakalarla eş değer. Yani en altta: Eşek, üstünde: Köpek, onun üstünde: Tavuk, en üstte de: Güvercin. 4 tabakanın büyüklüğü hayvan büyüklükleri ile aynı sıralamadadır. Peki ya neden en altta inek, deve ya da başka büyük bir hayvan değil de eşek… Şöyleki;
- Eşek; aslında yoksul tabakayı simgelemektedir. Eşek hayvanatının karakteristik özelliklerini yakından inceleyelim bakalım. Eşek ne yapar abisi; yük taşır, araba çeker, üstüne binilir. Bir nevi amele yani. Günümüzdeki yoksul tayfasını düşünecek olursak eşek ile aynı karakterleri taşıdıklarını görebiliriz.Yoksullar alt sınıf bütün meslekleri yaparlar bunu siz de iyi biliyorsunuz zaten.
- Köpek; işçi tabakasını simgelemektedir. Neden mi? Çünkü köpek sadıktır. Karşılığını verdiğiniz her şeyin hakkını vermek için çabalar. Görev hayvanıdır. (süs köpekleri hariç zaten reklamdaki köpek de süs köpeği değildir) Devamlı yanınızdadır ve diğer hayvanlara göre verilen görevleri daha yerine getirme konusunda daha başarılıdır. İşçi sınıfının karakteristik özelliklerine bakarsak. Parasını ödediğiniz, sigortasını yapıp karnını doyurduğunuz her kişiyi işçi olarak kullanabilirsiniz. Maaşlarını aldıkları sürece bütün kurallara uyar ve verilen görevleri yerine getirmeye çalışırlar.
- Tavuk; orta sınıfı simgelemektedir. Çünkü tavuk üretkendir. Standart değişmeyen bir hayatı ve standart istekleri vardır. Bütün hayatı boyunca programlanmış şekilde sadece yem yer, yumurta yapa ve neslinin devamını sağlar. Orta sınıfı yani çoğumuzun bulunduğu sınıfı incelersek tavuk ile paralel özelliklere sahibiz. Bütün hayatımız boyunca tek amacımız hayatımızı standart şekilde devam ettirmek. Çünkü orta sınıftakiler kolay kolay çok zengin ya da çok fakir olamazlar. Tavuk da hayatı boyunca uçamaz.
- Güvercin; üst sınıfın simgesi. Bu dört hayvan arasında uçma kabiliyeti olabilen, gök yüzünde gezebilen ve şans simgesi olarak anılan tek hayvandır. Neden üst sınfı simgelemektedir. Çünkü üst sınıf ünsanların aşırı üretken ve ya çalışkan olmalarına gerek yoktur. Doğuştan gelen ya da sonradan farklı yollarla elde ettikleri imkanlar sayesinde üst tabakaya yerleşmişlerdir. Uçma kabiliyetinin güvercine doğuştan verilmesi gibi. Yine aynı şekilde güvercinin halk arasındaki simgesel karşılığı paradır.
Bir de çekilen reklamları inceleyelim bakalım. Şu reklamda eşeğin konuşuğu arkadaş bildiğimiz oto tamircide amele. Şu reklamda köpeğin konuştuğu abimiz esnaf. Şu reklamda tavuk hayvancağızımızın konuştuğu amcamız ise emekli. Güvercin ise şu reklamda göreceğimiz üzere hem birikim yapan bir ablayı hem de masa başı işi olan bir abimizi canlandırmaktadır. :/ Ya ben paranoyak oldum ya da bu reklamlardaki karakterler hayvanlarla, hayvanlar da denk geldikleri tabakalarla eşit görmekteyim.
Sonuç olarak; severek oy şirin mi şirin diyerek izlediğimiz reklamın bana anlattıkları bunlar. Tabi hepsi bir varsayım. Düşünce haricinde hiç bir gerçeklik payı yoktur. Ama reklam üzerinden yürütülen subliminal mesajları ve reklamın toplumsal etkenler üzerindeki etkisini göz önüne alırsak şahsıma mantıklı geldi.
Saygılarımla…
edit: “e bunlar bremen mızıkacıları” diyecek arkadaşlar, bremen mızıkacıların da güvercin yerine kedi vardı. Ayrıca kediyi güvercin yaptılar ise diğer hayvanları da değiştirebilirlerdi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)